Kesintisiz Aşklar Yolculuğu

Irmaklarin kapisindan kovulmus sözlerle düstük yollara. Ölüm renkli sarkilarin dudaklarimiz ask rengide boyayacagi günün sinirdan, uzagimiza kişnedi atlarimiz. Yagmur ülkesinin kuslarina sundugumuz kelimelerin tilsimiyla sardik gökkusagini. Tüm özlemlerimiz okyanuslarin saçlarinda gezinip durdu aylar boyu. Uygunadim yürüyenlerin sirtina çaktik günesin isiltisini. Islak güllerin ardindan yürüyüp vardigimiz daglarda hep ceylan yüzlülerin naralari yankilandi. Ürkekligimiz bir mevsimden ask kusanan , akinciya emanet edip, sadik kalemlerle geçtik geçitleri bir bir.
And içerek izler dösedigimiz yoldan, üryan bir çiglikla dirlige karar kildi özlemlerimiz. Acilarimizi zehirle pansumanlayip, ayin güzel saatlerinde gözyaslandik birbirimize. Yarida kalmis türküler koyuldu kar yagmis kirpiklerimize. Yüzü hüznü dile getirenlerin heybesinden dökülenler arsinladi sayfalarimizi. Masal tadinda yasadik, ask tadinda.Utangaç edali sularin yurdundan selamlar ulastirdi ulagimiz, karanlik bir geceden rüzgara nazlanan açlariyla..
Yüreklere tuz yerine yakamoz bastik hüzünlerimiz çag yanginlarina dönüstü. Komedyenlerin tebessümlerini firlattik gemilerin direklerine. Sevdalarin ikliminde güllerin vedasini haber verdik. Güvercin kaçisiyla yaklastik veadaya. Sayfalarimiz aynalasti, kendimizi dinledik. seslerimiz yüreklerimizden yankilanip, isiga yolculuga koyuldu. Sözümüz ; Yüzüne gurbet bulasmis bilmem sana ne demeli... oldu..

Zaman Hapishanesi

Sabahin ilk ısıklari yüzümüzü oksamaya basladiginda dakika dilimleriyle ele alirsak vakti, geceye kadar sürecek kocaman bir gündüzdür bizi karsilayan. Neler olmaz ki o süre zarfinda. Nedim'in tabiriyle "tahammül mülkünü yikacak" gül goncalari dünya torbasindaki rollerini oynayacak, yine ayni sairin ifadeysiyle "vücut kafesleri zamanin eliyle kirilanlar"in kaydı düsülecektir. Kimisi yapmanin, kimisi de yikmanin adayi, yeni canlilari karsilayacaktir dünya. Saatler birbirinin üstüne devrilip günese ay yer degistirdiginde, huzurla barisik insanlara rahat dösek, dertliler nazarinda diken üstünde yalinayak yürümek sivamindaki gecenin misafirigi baslar.

Dogumla, ölümler ve dünya hayatinin diger halleri torbadaki islevlerini sürdürecekler elbette ve aslinda her kisi müstakil birer dünya sayilabileceginden ates düstügü yeri yakacak, koyunlar kendi bacaklarindan asilacaklardir. Üzerine siçrayacak kivilcim veya burunlari rahatsiz edecek koku kadardir çevrenin bunlardan hissesi. insanlarin çogu ayrintilarla kafa yormayip, günesin mesâisini veya gecenin imkânlarini sahsi hedeflerinin gerçeklesmesi yoluna adamislardir.

Yalnizca uykumuzu, çalismamizi, gezmemizi degil, bütün fillerimizi "zaman" çerçevesinde degerlendirmek durumunda kaliyoruz. Tek tek kisiler için de böyledir bu, toplumlar için de.. Savaslarin, barislarin vakti vardir; seçimlerin ve bütçelerin de. inszanlar on yilda su duruma gelmeyi, toplumlar yüz sene sonra bu seviyeye yükselmeyi hesaplar. Zamanin dikkata alinmadigi bütün isler mücerret kalir, zamansiz girisimler hedefe varmaz.

Önemini isaretlemeye çalistigimiz "zaman"in her canli nezdinde degisen mânâlari ve her canliya farkli tesirleri vardir. Biz onu rakamlar arasina hapsetsek bile -kim kimin tutsagidir acaba-, cebir ilminden bagimsizdir. Hizli veya yavas seyredisi muhataplarinin yargisidir ve o da canlidan canliya degiserek algilanir. Azlik ve çokluk da böyle degil midir? Kiraci mülküm diyebilecegi bir mekânin hasretiyle yanarken, evinin tapusunu cebinde tasinanin derdi deniz kiyisinda yazlik edinmektir. Çesmesinden akani begenmeyerek menbâ suyu satin alan sehirlilere karsilik, çölde yolunu yitirenlere zemzem niyetine geçer çamurlu su. Büyüklügün ve küçüklügün de algilanisinin farkli olacagina deginip sözü yeniden "zaman"a tasirsak, dogumhâne kapisinda bekleyen baba adayina geçmek nedir bilmeyen birkaç saat, birbirine hasret iki nisanliya görüsme süresi tanindiginda neredeyse hiç hükmündedir.

Onaltinci asrin sonlarinda yasamis bir Çinli'nin tepsiti söyledir:"Bir günlük sinek için aksam ölüm, uzun bir ömürdür. Böylece, erken ölüm bir kere de uzun ömür olabilir. Sigir, domuzdan büyük ama filden küçüktür; böylece büyük, bir kere de küçük olabilir. içinde on yil yasanan bir rüyâ, küçücük bir an sürebilir. Böylece kisa, bir kere de uzun olabilir"

Hayatimizin binlerce gün sürecegini ümit ederek hesabini tutmadigimiz o tek "gün" yaratilanlarin bazi cinslerinde hayatin bütününü sinirlarina alir. Böyleleri düsünebilseler ve düsündüklerinidile getirebilseler, yillarca süren hayatlari kiskandiklarini mi söylerdiler acaba? Uzun hayatlarin sicikiligini öne sürmeleri ihtimalini dö gözden uzak tutmamaliyiz. Öyle ya, baska canlilarin da insanlarin arzularini sahiplenmelerini bekleyemeyiz. Bizden uzun yasamak ihtimali var diye hangimiz turnabaligi olmak isteriz! Hem, süresiz hayatin giris fasli mahiyetindeki bu süreli hayatin fazla uzun sürmemesini uman insanlarin varligini da hatirlayalim. Susuzluk suyu arattigi, ayrilik kavusmayi özettigi için güzeldir; ama hiç biri su ve kavusmak derecesinden makbûl degildir.

"Hep böyle kalsa" temennilerin veya "su sikinti bir bitse" istekleriyle oyalanirken insan, bir bakariz ki bunlarin hepsi zaman degirmeninden geçerek un olmuslar. Acinin ve sevincin yeni gündemlerinin yazildigini anlariz. Dünün girdabindan çikip "gün"le muhabbete koyulmaya çagiran Harirî'nin eserindeki uyariya göz verelim o hâlde:"Hayatina yemin ederim ki insanin günü ne sekilde tecelli ederse etsin gününün ogludur, dünün oglu degildir" Geçmisi unutmaktan ziyade, eskinin basarilariyla böbürlenmenin veya yikintilari altinda ezilmenin faydasizligini ortaya koyarak, insanlari içinde bulunduklari zamani degerlendirmek suretiyle yarini kurtarmaya tesviktir buradaki kasit süphesiz. Elde hazir un varken hâlâ bugdayin tasasini çekmek akilli insanin isi sayilmaz. O una, simdiki zaman mayasinin çalinma geregi dayatmaktadir kendisini. Zaten çoktan ekmek yapmaya sivandi bazilari…

Aslinda bunlarin hepsi; yani bugdayin, unun, ekmegin davasiyla oyalanmak tabii hayatin anlasilir vaziyetleri. Ama bunlarin ötesi var bir de!.. O öteye geçebilenlerin hakkidir zaman hapisanesinden tahliye… Bugününün ve yarinin tasasindan kurtuldugunu açiba vuran ikbal ve ikazi o ülküyü yüreginde tasiyanlaradir:"Dün geceye, yarina esir olup kalan, gönlünde baska bir alem var; onu gör" O baska âlemin kesfini basaranlar; gündüz ve gece, gitmek ve gelmek, ölüm ve hayat arasindaki zitliklarin baskisindan kurtulur. Hiçligin hiç olmadigi boyutla tanisir.